Marcel Duchamp
“Sanat Yapıtının Devinimsiz Devinimi”
Marcel Duchamp (1887-1968) önce kübist resimler yapar ardından Dada hareketi içinde avangard bir nitelik taşıyan düşünsel etkinliğine başlar. 1916’ya doğru İsviçre ve Amerika’da eş zamanlı olarak açımlanan Dada anlayışı, mevcut dünya düzenine, alışılagelmiş tüm değerlere ve müzelik sanat anlayışına eleştirel bir tavırla karşı çıkar. Geçen yüzyılın başında, Duchamp bir pisuar alır, ona “Çeşme” adını verir, imzalar, tarih atar ve aynı şekilde Müze’ye yerleştirir. Hazır_nesne aracılığıyla Amerikan kamuoyuna sanat kavramlarının kuşkulu hale gelmiş olduğunu kanıtlamak ister. Herhangi birşeyin müzede sergilenmesi ile “değerli” hale getirilmesi durumuna ilginç bir eylem üzerinden, pisuarı Müze’ye yerleştirerek eleştiri getirir. Duchamp’ın kendine sorduğu soru “Sanat Yapıtında Güzel Nedir?” değil “Sanat Yapıtında Anlam Nedir? sorusudur. Müzelere çekilen, yaşamdan kopartılan, düşünceden yoksun, taklitçi ve yansımacı sanata karşı çıkar. Sanat ile yaşam arasındaki, sanat yapıtı ile izleyici arasındaki mesafeyi yokeder. Duchamp’ın Katherine Dreier’e yaptığı bir açıklamaya göre “naturalizmin kölelik zincirini kırma” ve “Saf Düşünce’ye dayanan bir sanatsal etkinlik biçimine dönme” düşüncesindedir. Müze çağının sona ermesini sağlayan dolayısıyla sanatçının özgürlüğünü yeniden elde etmesine olanak tanıyan kişi de yine Marcel Duchamp olur.
Marcel Duchamp’ın Bekarları Tarafından Çırılçıplak Soyulan Gelin başlığı taşıyan, boyutları ve onu oluşturan malzeme dolayısıyla kısaca Büyük Cam olarak da adlandırılan ve Philadelphia Müzesin’de bulunan yapıtı onun sanat üzerine kurduğu düşünsel yapının izlerini taşır. Duchamp, Büyük Cam ortaya çıktıktan yıllar sonra onu “Yeşil Kutu” isimli kitapçıkta yazınsallaştırarak yapıtının düşünsel yoğunluğunu aktarır. Hiçbir eserinin arkasından bu kadar açıklama yapmayan Duchamp; eserin iki temel elementin biraraya gelmesi sonucu oluştuğunu vurgular: sanat eserinin fiziki durumu (nesnel hali) ve text (idea) hali... Bu şekilde eser görsel bağlamda göze, düşünsel bağlamda ise zihine hitap etmektedir. Breton’a göre Büyük Cam dikkate değer bir sürrealist eser niteliğindeydi. Büyük Cam ile resim sanatında yeni bir çığır açılmış ve resmin eski “aptalca” aktivitelerinden tamamen kurtulmasının kapısı aralanmıştı.
Büyük Cam üzerinden sanat yapıtına ve onu izleyen gözlemcinin konumuna baktığımızda iki taraflı bir dönüşümün eşiğinde olduğumuzu farkederiz. Çerçeve içine alınmış, tutarlı ve güvenilir bir alanın ötesinde belirsiz, sürekli değişen, devingen bir durumda buluruz kendimizi. Bundan böyle sanat yapıtının da gözlemcinin de yeri yurdu belli değildir. Cam, tuvalin iki boyutlu biçimini bozuma uğratmış ve onun yerine geçmiştir. İki cam levha arasında oluşturulan imgeler boşlukta yüzer gibidirler. Böylece resmin bilinen tüm yasal kuralları ve klasik perspektif anlayışı sarsılmıştır. Büyük Camın asıl sorunsalı perspektiftir.
“Sanat yapıtı artık seyredilen bir güzellik olmaktan çıkıpkeşfedilecek bir giz, yerine getirilecek bir ödev, imgelemiçin bir uyarıcı olmaya dönüşmüştür.”
Gideon, Giotto’nun resimlerinden günümüze uzanan zaman dilimi içinde yer yer konaklayarak perspektifin getirdiklerini sorgularken, yenidendoğuş’un tek odakta yetkinleştirmeyi sonul hedefi sayan perspektif anlayışının gerçek kırılma noktasının Kübizmin doğuşunda yattığını ileri sürer. Bireyin üzerinde durduğu odağı saltık saymamayı öğrendiği, yer değişimine uğradığı, giderek çoğul odaklı bir bakışın kök salmasına özlem duymaya başladığı noktadır bu. Duchamp’ın düşüncesi ise Fütürist resmin de, tıpkı kübizm gibi, sadece, “mekanik dünyanın izlenimciliği” olan diğer natüralizm biçimi olduğudur, onun aradığı şey tamamen başka bir düşünce düzenine aittir. Bu düşünce düzeni dördüncü boyut düşüncesidir.
Marchel Duchamp
Marcel Duchamp (1887-1968) önce kübist resimler yapar ardından Dada hareketi içinde avangard bir nitelik taşıyan düşünsel etkinliğine başlar. 1916’ya doğru İsviçre ve Amerika’da eş zamanlı olarak açımlanan Dada anlayışı, mevcut dünya düzenine, alışılagelmiş tüm değerlere ve müzelik sanat anlayışına eleştirel bir tavırla karşı çıkar. Geçen yüzyılın başında, Duchamp bir pisuar alır, ona “Çeşme” adını verir, imzalar, tarih atar ve aynı şekilde Müze’ye yerleştirir. Hazır_nesne aracılığıyla Amerikan kamuoyuna sanat kavramlarının kuşkulu hale gelmiş olduğunu kanıtlamak ister. Herhangi birşeyin müzede sergilenmesi ile “değerli” hale getirilmesi durumuna ilginç bir eylem üzerinden, pisuarı Müze’ye yerleştirerek eleştiri getirir. Duchamp’ın kendine sorduğu soru “Sanat Yapıtında Güzel Nedir?” değil “Sanat Yapıtında Anlam Nedir? sorusudur. Müzelere çekilen, yaşamdan kopartılan, düşünceden yoksun, taklitçi ve yansımacı sanata karşı çıkar. Sanat ile yaşam arasındaki, sanat yapıtı ile izleyici arasındaki mesafeyi yokeder. Duchamp’ın Katherine Dreier’e yaptığı bir açıklamaya göre “naturalizmin kölelik zincirini kırma” ve “Saf Düşünce’ye dayanan bir sanatsal etkinlik biçimine dönme” düşüncesindedir. Müze çağının sona ermesini sağlayan dolayısıyla sanatçının özgürlüğünü yeniden elde etmesine olanak tanıyan kişi de yine Marcel Duchamp olur.
Marcel Duchamp’ın Bekarları Tarafından Çırılçıplak Soyulan Gelin başlığı taşıyan, boyutları ve onu oluşturan malzeme dolayısıyla kısaca Büyük Cam olarak da adlandırılan ve Philadelphia Müzesin’de bulunan yapıtı onun sanat üzerine kurduğu düşünsel yapının izlerini taşır. Duchamp, Büyük Cam ortaya çıktıktan yıllar sonra onu “Yeşil Kutu” isimli kitapçıkta yazınsallaştırarak yapıtının düşünsel yoğunluğunu aktarır. Hiçbir eserinin arkasından bu kadar açıklama yapmayan Duchamp; eserin iki temel elementin biraraya gelmesi sonucu oluştuğunu vurgular: sanat eserinin fiziki durumu (nesnel hali) ve text (idea) hali... Bu şekilde eser görsel bağlamda göze, düşünsel bağlamda ise zihine hitap etmektedir. Breton’a göre Büyük Cam dikkate değer bir sürrealist eser niteliğindeydi. Büyük Cam ile resim sanatında yeni bir çığır açılmış ve resmin eski “aptalca” aktivitelerinden tamamen kurtulmasının kapısı aralanmıştı.
Büyük Cam üzerinden sanat yapıtına ve onu izleyen gözlemcinin konumuna baktığımızda iki taraflı bir dönüşümün eşiğinde olduğumuzu farkederiz. Çerçeve içine alınmış, tutarlı ve güvenilir bir alanın ötesinde belirsiz, sürekli değişen, devingen bir durumda buluruz kendimizi. Bundan böyle sanat yapıtının da gözlemcinin de yeri yurdu belli değildir. Cam, tuvalin iki boyutlu biçimini bozuma uğratmış ve onun yerine geçmiştir. İki cam levha arasında oluşturulan imgeler boşlukta yüzer gibidirler. Böylece resmin bilinen tüm yasal kuralları ve klasik perspektif anlayışı sarsılmıştır. Büyük Camın asıl sorunsalı perspektiftir.
“Sanat yapıtı artık seyredilen bir güzellik olmaktan çıkıpkeşfedilecek bir giz, yerine getirilecek bir ödev, imgelemiçin bir uyarıcı olmaya dönüşmüştür.”
Gideon, Giotto’nun resimlerinden günümüze uzanan zaman dilimi içinde yer yer konaklayarak perspektifin getirdiklerini sorgularken, yenidendoğuş’un tek odakta yetkinleştirmeyi sonul hedefi sayan perspektif anlayışının gerçek kırılma noktasının Kübizmin doğuşunda yattığını ileri sürer. Bireyin üzerinde durduğu odağı saltık saymamayı öğrendiği, yer değişimine uğradığı, giderek çoğul odaklı bir bakışın kök salmasına özlem duymaya başladığı noktadır bu. Duchamp’ın düşüncesi ise Fütürist resmin de, tıpkı kübizm gibi, sadece, “mekanik dünyanın izlenimciliği” olan diğer natüralizm biçimi olduğudur, onun aradığı şey tamamen başka bir düşünce düzenine aittir. Bu düşünce düzeni dördüncü boyut düşüncesidir.
Marchel Duchamp