6 Mayıs 2014 Salı

JOSEPH BİNDER - AMERİKADAKİ MODERN HAREKETİN GELİŞMESİ

JOSEPH BİNDER - AMERİKADAKİ MODERN
HAREKETİN GELİŞMESİ



Joseph Binder etkisi Avrupa ve Amerika Birleşik Devletleri nüfusunu etkileyen bir Avusturya doğumlu tasarımcı oldu. O 1939 yılında New York Dünya Fuarı için tasarlanmıştır . O Amerika Birleşik Devletleri' ne göç dahil olmak üzere , onun posterleri Kübizm ve De Stijl türetilen indirgeyici kompozisyon ilkelerini uygulayıcılarındandır. . 1934 yılında Milli Savunma ile Birleşmiş Milletler ve Amerikan Kızıl Haç gibi kuruluşlar için , Modern Sanat Müzesi tarafından düzenlenen pek çok afiş yarışmaları kazandı . Ayrıca Fortune ve Graphis dergisi için kapak tasarladı. 1948 yılında Binder ABD Donanması Bakanlığı için sanat yönetmeni oldu ve 1960 yılında resim onun birincil tutkusuna dönüştü.

Joseph Binder 19. yüzyılda Viyana'da doğdu . O litografi sanatçisi olarak eğitilmiş ve 1922 yılında Sanat ve El SanatlarıViyana Okuluna girdi . Bir öğrenci olarak, ABD'de yaptığı eser ile yıllarca çalışmanın verdiği başarı kimi için Amerikan Kızıl Haç projesi , onun afiş tasarımları dahil olmak üzere birçok ödül kazandı . 1924 yılında kendi stüdyosunu , Viyana'da Grafik atölyesi kurulmuş ve bir reklam sanatçısı ve afiş tasarımcısı olarak ün kazanmıştır.

1927 yılında uluslararası bir tasarım yarışmasında ,Joseph Binder Ödülü ile onu hatırlamaya devam eden ulusal Avusturyalı tasarımcılar derneği ve Tasarım olarakta Avusturya'nın kurucu babalarından biri olarak biliniyordu.



1933 ve 1935 yılları arasında Chicago Sanat Enstitüsü ve Sanat Minneapolis Okulu'nda konuk öğretim üyesi olarak ABD'yi ziyaret etti . Onun uluslararası New York ve Tokyo'da afiş sergilerinde temsil edilmeye başlandı. Onun tasarımlarına Art Directors Club New York ve Modern SanatMüzesi tarafından düzenlenen yarışmalarda birincilik ödülü verildi . 1936 yılında Joseph Binder New York'a yerleşti ve 1944 yılında bir Amerikan vatandaşı oldu .

Onun tasarımı o renk kontrastları ve renklerinpsikolojik etkisi , geometrik formların azaltılması üzerinde duruldu . Müşterileri arasında Amerikan Demiryolları , American Airlines , A & P Buzlu Kahve , Fortune ve Graphis dahil. 1948 yılında ABD Deniz Kuvvetleri onu kendi sanatının yönetmeni ve tasarımcısı olarak görüyorlardı.


1960 yılında Binder uzaktan ticari grafiksel işlerden döndü ve soyut bir tarzda sanat grafik çalışmaları yaptığı keşifler yeniledi. Onun nesnel olmayan sanat gibi New York Modern Sanat Müzesi ve Viyana Uygulamalı Sanatlar Müzesi ( MAK ) gibi uluslararası sergilere gösterilmiştir .





19 Mart 2014 Çarşamba

Sürrealizm ve Hans Arp

Sürrealizm

Gerçeküstücülük ya da sürrealizmAvrupa'da birinci ve ikinci dünya savaşları arasında gelişmiştir. Temelini, akılcılığı yadsıyan ve karşı-sanat için çalışan ilk dadaistlerin eserlerinden alır. 1924'te "Manifeste du Surrealisme"i (Sürrealizm Manifestosu) hazırlayan şairAndre Breton'a göre gerçeküstücülük,, bilinç ile bilinç dışını birleştiren bir yoldur. Gerçeküstücülük akımı, gerçek dışı anlamında değil aksine gerçeğin insandaki iz düşümü şeklinde bir yaklaşımdır.
Sigmund Freud'un teorilerinden etkilenen Andre Breton için, bilinçdışılık düş gücünün temel kaynağı, deha ise bu bilinçdışı dünyasına girebilme yeteneğiydi.
Breton’un yanı sıra Louis AragonBenjamen Peret, otomatik yazı yöntemleri üzerinde deneyler yaptılar. Kendi söylemleriyle, "gerçeküstü dünyanın düşsel, cinsel, sapkın imgelerini geliştirmeye" başladılar.
Gerçeküstücülük, yöntemli bir araştırma ile deneyi ön planda tutuyor, insanın kendi kendisini irdeleyip çözümlemesinde sanatın yol gösterici bir araç olduğunu vurguluyordu.
1925'ten sonra gerçeküstücüler dağılmaya, başka akımlara yönelmeye başladı. Ancak bu akım, resimden, sinemaya, tiyatroya kadar birçok sanat dalını derinden etkiledi. Andre Breton’un yanı sıra P. J. JouvePierre ReverdyRobert DesnosLouis AragonPaul EluardAntonin ArnaudRaymond QueneauPhilippe SoupaultArthur CravanRene CharFederico Garcia LorcaSalvador DaliRene Magritte gerçeküstücülük akımının önemli isimleridir.

Gerçeküstücü sanat, bunun altında şiirdüz yazı ve resim, üretim aşamasında birçok özgün teknik ve oyun kullanmaktadır. Bunlardan bir çoğu özgür hayalgücünü arttırmak vebilinçin etkisini azaltmak üzerine kuruludur. Bilinçdışı üretim gerçeküstücülükte merkezdedir.
Otomatizm olarak da bilinen bu teknik, gerçeküstücülüğün en önemli tekniklerindendir. Önemli örnekleri şunlardır;

Kendiliğinden çizimin amacı bilinçaltını ortaya çıkarmaktır. El çizim yapılan ortam üzerinde rasgeler hareketler yapar. Şans eseri ve/veya hatalar ile bilinç altı ortaya çıkarılmaya çalışılır.
İlk örneklerini André Masson üretmiştir. Ünlü uygulayıcıları Joan MiroSalvador DaliJean Arp ve Andre Breton'dur. Daha sonraları ressamlar bunu resimlerinde de uygulamışlardır. Elektronik ortamlarda da örnekleri bulunur. Pablo Picasso'da, eskiz ve litografilerinde bu tarz denemelerde bulunmak istediğini belirtmiştir.
Diğer yandan bu tür çalışmalar ana akım gerçeküstücülük tarafından eleştirilmiştir de. Çizimin doğası ve yapılan hatalardan dolayı hiç bir zaman bilinçdışında kalınamayacağı ileri sürülmüştür; "Masson'a göre kendiliğinden görseller iki farklı aşama içerir, bilinç ve bilinçsiz.

Kendiliğnden yazın, bilinçli bir süreçten geçmeyen yazma tekniğinin ürünüdür. Bu teknikte yazan kişi yazıya bilinciyle müdahale etmez, akıcı bir şekilde yazar. Daha sonra da yazısı üzerinde düzeltmeler, eklemeler yapmaz. Bazı durumlarda ise yazan kişi trans halindedir.

En eski gerçeküstücü tekniktir. Dadaist kökleri bulunur.

Guillaume Apollinaire tarafından geliştirilmiştir. Kendiliğinden şiire benzer. Şiirde kelimeler ve harfler bir şekili tamamlar, bu şekil şiirin konusuyla ilgili olur.

Max Ernst uygulayıcılarındandır. Tuvale kalın bir boya tabakası sürüldükten sonra boya hala kurumamış iken, üstü folyo türü malzemeyle kaplanır. Malzeme kaldırıldıktan sonra, tuvalde kalan kısım resmin iskeletini oluşturur.

Max Ernst ve Joan Miró'nun uyguladıkları bu teknik, tuvalden kurumuş boyanın kazımasıyla yapılır.

Farkında olmadan, bilinçsizce cisimlerin formlarını değiştirmektir.
Bu cisimler ataç, kâğıt parçası gibi sıradan şeyler de olabilirler.

  • Kolaj
  • Kesip biçme
  • Yansılama
  • Üst Özdevim

Hans Arp

Jean Arp ya da Hans Arp, (d. 16 Eylül 1887StrasburgAlmanya - ö. 7 Haziran 1966Baselİsviçre), 20. yüzyılın ilk yarısında Avrupa'da görülen öncü sanat anlayışının önderlerinden biri olan Fransız heykelci, ressam ve şair.



  • Bir heykelin özü, ayak parmaklarının ucunda giriş yapmalı, kardaki hayvan ayak izleri kadar hafif.

  • Yakında sesizlik bir efsane olacak. İnsanlık sırtını döndü artık sesizliğe. İnsan egosunu şişirmek için gğnbegün vinlayarak, uluyarak, cırlayarak, gürleyerek, çatırdayarak. öterek, gıcırdayarak ve titreşerek...gürültüye gürültü katan; İnsanlığı, yaşamın, düşünmenin, meditasyon özünden uzaklaştıran malineler, aletler icad ediyor. Böylece kaygılarını dindiriyor. Yarattığı insanlık dışı boşluk, gri bir bitki örtüsü misali, canavarca dört bir yana yayılıyor.

Oktay İLGİN

2 Ocak 2014 Perşembe

Dada Sanatı / Sanatçı ''Marchel Duchamp''

Marcel Duchamp
“Sanat Yapıtının Devinimsiz Devinimi”


Marcel Duchamp (1887-1968) önce kübist resimler yapar ardından Dada hareketi içinde avangard bir nitelik taşıyan düşünsel etkinliğine başlar. 1916’ya doğru İsviçre ve Amerika’da eş zamanlı olarak açımlanan Dada anlayışı, mevcut dünya düzenine, alışılagelmiş tüm değerlere ve müzelik sanat anlayışına eleştirel bir tavırla karşı çıkar. Geçen yüzyılın başında, Duchamp bir pisuar alır, ona “Çeşme” adını verir, imzalar, tarih atar ve aynı şekilde Müze’ye yerleştirir. Hazır_nesne aracılığıyla Amerikan kamuoyuna sanat kavramlarının kuşkulu hale gelmiş olduğunu kanıtlamak ister. Herhangi birşeyin müzede sergilenmesi ile “değerli” hale getirilmesi durumuna ilginç bir eylem üzerinden, pisuarı Müze’ye yerleştirerek eleştiri getirir. Duchamp’ın kendine sorduğu soru “Sanat Yapıtında Güzel Nedir?” değil “Sanat Yapıtında Anlam Nedir? sorusudur. Müzelere çekilen, yaşamdan kopartılan, düşünceden yoksun, taklitçi ve yansımacı sanata karşı çıkar. Sanat ile yaşam arasındaki, sanat yapıtı ile izleyici arasındaki mesafeyi yokeder. Duchamp’ın Katherine Dreier’e yaptığı bir açıklamaya göre “naturalizmin kölelik zincirini kırma” ve “Saf Düşünce’ye dayanan bir sanatsal etkinlik biçimine dönme” düşüncesindedir. Müze çağının sona ermesini sağlayan dolayısıyla sanatçının özgürlüğünü yeniden elde etmesine olanak tanıyan kişi de yine Marcel Duchamp olur.
Marcel Duchamp’ın Bekarları Tarafından Çırılçıplak Soyulan Gelin başlığı taşıyan, boyutları ve onu oluşturan malzeme dolayısıyla kısaca Büyük Cam olarak da adlandırılan ve Philadelphia Müzesin’de bulunan yapıtı onun sanat üzerine kurduğu düşünsel yapının izlerini taşır. Duchamp, Büyük Cam ortaya çıktıktan yıllar sonra onu “Yeşil Kutu” isimli kitapçıkta yazınsallaştırarak yapıtının düşünsel yoğunluğunu aktarır. Hiçbir eserinin arkasından bu kadar açıklama yapmayan Duchamp; eserin iki temel elementin biraraya gelmesi sonucu oluştuğunu vurgular: sanat eserinin fiziki durumu (nesnel hali) ve text (idea) hali... Bu şekilde eser görsel bağlamda göze, düşünsel bağlamda ise zihine hitap etmektedir. Breton’a göre Büyük Cam dikkate değer bir sürrealist eser niteliğindeydi. Büyük Cam ile resim sanatında yeni bir çığır açılmış ve resmin eski “aptalca” aktivitelerinden tamamen kurtulmasının kapısı aralanmıştı.
Büyük Cam üzerinden sanat yapıtına ve onu izleyen gözlemcinin konumuna baktığımızda iki taraflı bir dönüşümün eşiğinde olduğumuzu farkederiz. Çerçeve içine alınmış, tutarlı ve güvenilir bir alanın ötesinde belirsiz, sürekli değişen, devingen bir durumda buluruz kendimizi. Bundan böyle sanat yapıtının da gözlemcinin de yeri yurdu belli değildir. Cam, tuvalin iki boyutlu biçimini bozuma uğratmış ve onun yerine geçmiştir. İki cam levha arasında oluşturulan imgeler boşlukta yüzer gibidirler. Böylece resmin bilinen tüm yasal kuralları ve klasik perspektif anlayışı sarsılmıştır. Büyük Camın asıl sorunsalı perspektiftir.


“Sanat yapıtı artık seyredilen bir güzellik olmaktan çıkıpkeşfedilecek bir giz, yerine getirilecek bir ödev, imgelemiçin bir uyarıcı olmaya dönüşmüştür.”




Gideon, Giotto’nun resimlerinden günümüze uzanan zaman dilimi içinde yer yer konaklayarak perspektifin getirdiklerini sorgularken, yenidendoğuş’un tek odakta yetkinleştirmeyi sonul hedefi sayan perspektif anlayışının gerçek kırılma noktasının Kübizmin doğuşunda yattığını ileri sürer. Bireyin üzerinde durduğu odağı saltık saymamayı öğrendiği, yer değişimine uğradığı, giderek çoğul odaklı bir bakışın kök salmasına özlem duymaya başladığı noktadır bu. Duchamp’ın düşüncesi ise Fütürist resmin de, tıpkı kübizm gibi, sadece, “mekanik dünyanın izlenimciliği” olan diğer natüralizm biçimi olduğudur, onun aradığı şey tamamen başka bir düşünce düzenine aittir. Bu düşünce düzeni dördüncü boyut düşüncesidir.

Marchel Duchamp